Beyin, omurilik ve onları koruyan kemik yapılar olan kafatası kemikler ile omurganın hastalıklarını İnceleyen ve de tedavisini yapan ana bilim dalıdır.
Nöroşirürji kliniğini ilgilendiren hastalık başlıca iki ana başlık altında toplanabilir. Bunlar kranial (beyin) hastalıklar ve spinal (omurga-omurilik) hastalıklarıdır.
Bu hastalıklar hayatın herhangi bir döneminde görülebilmektedir. Tümörün oluştuğu dokunun doğasına göre iyi (benign) ya da kötü huylu (malign) olabilirler.
Glial yani beynin kendi dokusundan kaynaklı tümörler sıklıkla yetişkin çağda görülen kötü huylu tümörlerdir. Tedavisinde cerrahi ve takiben radyoterapi ile kemoterapi protokolleri uygulanabilir. Sağ kalımı etkileyen en önemli parametrelerden birisi cerrahinin etkinliğidir. Bu da cerrahi tecrübe ve klinik yeterlilikle yakından ilişkilidir. Beynin zarlarından kaynaklı tümörler genellikle iyi huylu olup etkin bir cerrahi ile tam kür sağlanmaktadır.
Metastatik (başka yerden sıçrayan) tümörlerde hastanın prognozunu (seyrini) etkileyen birçok parametre olmakla birlikte başka bir kanserin sıçraması olduğundan ve beyinde birden fazla yerde tümör kitleleri oluştuğundan genellikle gidişat kötüdür.
Beyin tümörlerinde, tümörün dokusu kadar oluştuğu bölgede oldukça önemlidir. Örneğin yüzeyel yerleşimli bir tümörün cerrahisi daha sorunsuz yapılabilirken derin yerleşimli ve/veya beyinde önemli bir merkeze yakınlık gösteren tümörün cerrahisi daha karmaşık seyredebilmektedir. Örneğin; motor sahaya yakın bir tümörün cerrahisi sonrası hastanın felç olarak uyanma ihtimali diğer yerleşimli tümörlerden daha yüksektir.
Beyin damarlarındaki bir hasara bağlı olarak beynin farklı bölgelerine olan kanamalardır. Travmaya bağlı damar hasarı gelişebileceği gibi kontrolsüz bir hipertansiyona bağlı damar yırtılması ya da bir anevrizmanın (baloncuk) yırtılmasına bağlı da gelişebilir.
Kanamanın oluştuğu bölge ve kanamanın büyüklüğü, ilk kanama anında beyne verilen hasarda önemli parametrelerdir.
Örneğin beynin en üst zarı ile kafa tası kemiği arasında olan epidural kanama ciddi bir bası yaparak ölümcül olabildiği gibi erken cerrahi müdahale ile hematomun (kan kitlesi) boşaltılması hayat kurtarıcıdır.
Yine bir anevrizmanın (baloncuk) kanamasına bağlı oluşan subaraknoid kanama ilk anda ölümcül olmasa bile ikinci bir kanama riskinden dolayı mutlak surette cerrahi ya da girişimsel yöntemlerle tedavi edilmelidir.
Yine yaşlı, kan sulandırıcı ilaç kullanan ve hipertansiyonu olan hastalarda kanamaların ciddi komplikasyonlarla seyredebileceği akılda tutulmalıdır.
Beyinde doğuştan var olan ya da yaşam içerisinde çevresel faktörler sonucu oluşan damarsal anomaliler içerir. En sıklıkla görülen damar anomalileri anevrizma (baloncuk), arteriovenöz malformasyonlar ve kavernomlardır. Bu hastalıkların damarsal anomaliden bir kanama olmadığı sürece semptom oluşturma ihtimalleri çok nadirdir. Kanadıkları zaman ise ölümcül sonuçları olabilmektedir. Bu nedenle bir beyin damar hastalığı ile karşılaşıldığında –özellikle de semptom göstermeyen bir damar hastalığında- ne zaman cerrahi ya da diğer tedavilerin uygulanması gerektiğine karar vermek oldukça önemlidir. Bu hastalıklarda cerrahi dışı yöntemlerin de uygulanabileceği akılda tutulmalıdır. Örneğin; günümüzde anevrizmaların tedavisinde açık cerrahi klipleme kadar girişimsel koilleme ve stent işlemleri de oldukça önemlidir.
Yine arteriovenöz malformasyonların tedavisinde gamma-knife radyoterapisi oldukça etkin bir biçimde kullanılabilmektedir. Önemli olan ise hangi hastada hangi işlemin uygulanacağına en doğru şekilde karar verebilmektir.
Kabaca beyinde su toplanması olarak tanımlanabilir. Beyinde ventrikül adı verilen ve içinde beyin-omurilik sıvısının dolaştığı 4 adet boşluk vardır. Genellikle ventriküler sistemdeki bir tıkanıklığa ve/veya emilim bozukluğuna bağlı olarak bu boşluklarda normalden daha fazla miktarda sıvı toplanmasıyla karakterize bir hastalıktır.
Kronik hidrosefali olgularında yürüme bozuklukları, idrar kaçırma, mental fonksiyonlarda yavaşlama gibi semptomların görülmesi üzerine ventriküloperitoneal şant takılması ameliyatı yapılabilir. Bu şant sisteminde amaç ventriküler sistem içerisindeki sıvının bir katater yardımı ile karın boşluğa boşaltılmasıdır. Bu sayede ventriküller küçülecek ve beyin dokusu üzerindeki basıncı azalacaktır.
Akut (ani) gelişen hidrosefali ise bir anda beyin dokusu üzerinde yüksek bir basınç oluşturacağından ölümle dahi sonuçlanabilecek bir klinik tablo oluşturur. Bu durumda şant uygulamasından ziyade sıvının eksternal ventriküler drenaj denilen sistem ile dışarıya boşaltılması sağlanır.
Anne karnında kafatası kemikleri birbirinden ayrıdır ve doğumdan sonraki dönemde birleşerek tek bir kemik gibi görev görürler. Kemiklerin birleştiği yerlere ise sütur denmektedir. Birbirinden ayrı olan ve gelişim ile yavaş yavaş birleşmesi gerek bu kemikle beklenenden daha erken birleşir ve süturlar kapanırsa beyin gelişimini sağlayamayacaktır. Bu da mental ve motor gelişimi aksatacaktır. İşte bu klinik tabloyu oluşturan hastalıklar topluluğuna genel adıyla sinostozlar denir. Bu durumda çocuğun kafa tası kemikleri birbirinden cerrahi müdahale ile ayrılarak beyin gelişiminin normal olarak seyretmesi sağlanır.
Halk arasında beyincik sarkması olarak bilinse de beyinciğin omurilik kanalı içine sarkması dışında birçok komponenti de içinde barındırabilen posterior fossa (kafa tasının arka çukuru) anomalileridir. Arka çukur yapılarının sıkışması ile karakterize bulgular ortaya çıkarırlar ve bu bölgeye uygulanan dekompresyon (basının ortadan kaldırılması) ile tedavi edilirler. Bir kısmına hidrosefali de eşlik edebileceğinden ona yönelik de tedavi uygulanabilmektedir.
Bel fıtığı gibi fıtıklaşan yumuşak doku materyali bu sefer boyun hizasından çıkan ve kollara giden sinir köklerini sıkıştırır. Klinikte kollarda ve parmaklarda uyuşma, ağrı, hissizlik görülebilir. Tedavisinde fizik tedavi ve rahabilitasyon, girişimsel ağrı tedavileri ve cerrahi tedavi uygulanır. Cerrahi tedavide fıtık materyali çıkarıldıktan sonra iki omur arasına kafes konulur.
Omurgayı oluşturan omurların arasında bulunan ve intervertebral disk denilen yumuşak doku materyallerinin fıtıklaşarak omurilik ve sinir köklerine bası yapması sonucu gelişen hastalıktır. Etkilenen sinir köküne bağlı semptomlar oluşur. Basının olduğu seviye ve bası miktarına göre ağrı, uyuşukluk, hissizlik, idrar ve dışkı tutamama, cinsel organlar ve çevresinde hissizlik, sinirin uyardığı kaslarda felç durumu gözlenebilir.
Tedavi hastanın şikayetlerine, nörolojik muayenesine ve radyolojik görüntülemelerine göre verilir. Tedavide fizik tedavi ve rehabilitasyon, girişimsel ağrı tedavileri ve cerrahi müdahale uygulanabilir. Hangi hastaya hangi tedavinin uygulanacağına tecrübeli bir hekimin muayenesi sonrası karar verilir. Cerrahi tedavisinde bası yapan fıtık materyali çıkarılarak omurilik ve sinir kökleri rahatlatılır.
Omurga kanalının zaman içerisinde daralarak içerisinden geçen omuriliği sıkıştırması sonucu oluşan klinik tablodur. Semptomlar özellikle omurilik üzerindeki bası sonucu oluşan kanlanma bozukluğu nedeniyle oluşur. Yürümeyle artan ağrı ve oturup dinlenme isteği bu hastalarda önemli bir bulgudur. Tedavisinde cerrahi teknikler, girişimsel ağrı tedavileri ve fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulanabilir. Cerrahi tedavide omurganın arka kolonu açılarak omurilik rahatlatılır. Böylece kan akımı normale döner ve hastanın şikayetlerinde rahatlama görülür.
Gelişimsel olarak omuriliğin omurga içerisinde normalde sonlanması gereken yerin daha aşağı bir seviyesinde sonlanmasıdır. Çocukluk çağında gelişimle birlikte çocuğun boyu uzadıkça omurilik omurganın içerisinde gerilecektir. Bu da yürüme bozuklukları, idrar yapma ve dışkılama sorunlarına yol açacaktır. Bu nedenle çocukluk çağında opere edilerek bu sorunların önüne geçilmektedir. Yetişkin çağda tesadüfen saptanan asemptomatik olgularda cerrahi müdahale olmadan takip yapılabilir.
Omurilik dokusundan, zarlarından ya da başka bir yerde olan kanserin yayılımı sonucu oluşan tümörlerdir. Klinik tümörün büyüklüğü ve omurilik üzerine yaptığı bası ile yakından ilişkilidir. Ayrıca sadece kemik dokuyu tutan tümörlerde ağrı önemli bir bulgudur. Tedavide cerrahinin önemli bir yeri vardır. Bazı vakalarda cerrahi sonrası omurganın enstrüman sistemleri ile stabilize edilmesi önemlidir.
Omurganın yüksek enerjili bir travma sonrası kemik yapısında oluşacak hasarları kapsar. Omurgadaki bir kırık omurilik kanalı içerisine bası oluşturuyorsa eğer mutlak surette dekompresyon yapılarak enstrumantasyon sistemleri ile omurga stabilize edilmelidir. Omurilik kanalı içerisine bası oluşturmayan çökme kırıklarında kırık omurun balon ile şişirilerek içerisine kemik çimentosu enjekte edilmesi ameliyatı yapılabilir. Kifoplasti olarak bilinen bu cerrahi müdahale hastanın ağrısını önemli ölçüde azaltmakla birlikte ileride oluşabilecek çökmeye bağlı komplikasyonların da önüne geçer. Çökmenin fazla olmadığı hastalarda ile balon ile şişirilmeden sadece kemik çimentosu verilebilir.